30 Ekim 2009 Cuma

Uzay Gökerman - 28. TÜYAP Kitap Fuarı'nda

Henüz sekiz yaşımı yeni bitirmiştim. Yıl 1977 olacak...

Dayım oynadıkları Keloğlan isimli oyunun turnesine beni de Bodrum'a götürmek için evimize gelmişti. O akşamdan babamın dayıma yolculuk için gerekli olabilecek bir 100 TL verdiğini hatırlıyorum. Sonra da yine dayımın evindeki son gece heyecandan bir türlü uyuyamadığımı...



Sabah zıpkın gibi uyanmıştım. Hayatımın ilk uzun yol yolculuğuna çıkacak, üstelik Bodrum'a gidecektim.



Bu turneden aklımda kalanlar ilk kez Zeki Müren'i orada görmüş olmam... Bodrum sokaklarında oyunun temsilini haber vermek için bütün oyuncularla birlikte turlamamız, Bodrum Kalesi'nin içindeki sahne ve güzel atmosfer olmuştu.



Ancak bu gezinin bundan sonraki durağı olacak olan İmroz belki de yıllar sonra bir kitabın merkezindeki öyküye dönüşmesi bakımından benim zihnimde kalıcı ve hiç silinmeyecek izler bırakması anlamıyla çok daha önemli olacaktı.



Adalar ve Kıtalar'da anlattığım, gerçekle kurgu arasında gidip geldiğim yerde yani İmroz'daydım.
Dayımın arkadaşı Melih Ağbi buraya bir sene önce yerleşmişti. Ev, eski Kale'nin biraz altındaydı ve biz oraya gittiğimiz sene ne elektriği, ne suyu ne de yakınında yaşayan bir Allah'ın kulu vardı. Terk edilmiş eski bir Rum köyünün en tepesindeki evdi.



Adalar ve Kıtalar'da evle ilgili tariflerin hepsi o zaman diliminde aklımda kalanlara aittir.


İmroz'da bir haftadan fazla, belki on gün kaldık. Günümün önemli bölümünü büyüklerden uzak, kendi başıma yarattığım oyunlarla geçiriyordum. Evden çok da uzaklaşmadan etrafı dolaşıyordum. Hayali, kahramanlar, öyküler yaratıyordum. Uzak tepelere bakarken daha henüz anlamını bilmediğim içsel, derin düşüncelere dalıyordum. Bir bakıma meditasyon yapıyordum. Hemen her yerin fotoğrafını çekiyordum zihnime.



Rum köyüne yaptığımız ziyaret de bunlardan bir tanesiydi. Orada güler yüzle ağırlanmamızdan çok etkilenmiştim. Çünkü her ne kadar 8 yaşında da olsam farkındalığımın ilk olayı 1974 Kıbrıs Harekatıydı. Rumlar'ın Kıbrıs'ta Türkleri öldürdüğünü izliyorduk televizyonlarımızda. O köye giderken Rumların bize bir şey yapıp yapmayacağını sormuştum sanırım dayıma. O da beni "saçmalama" diyerek terslemişti.



Gerçekten o duygular çok saçmaydı. O güne ait hatırladıklarımın bir kısmını Adalar ve Kıtalar'da yazdım.



Kuşkusuz bir sahne ya da küçük bir oyun, gerçekle düş arasında zihnimde yer etmiş.



Mavi çiçekli elbisesiyle hemen hemen yaşıtım olan güzel bir Rum kızının fotoğrafını da çekmiştim. Sanırım onunla az da olsa oyun da oynadık, diğer çocuklarla birlikte.



"Sekiz yaşında bir kızdan etkilenilir mi?"


Demek ki kadın ile erkeğin etkileşiminin yaşı olmuyormuş. O küçük dünyamın içinde ona o zaman diliminde çok geniş bir yer ayırmıştım.



O köyden dayım, yengem, Melih Ağbi ile birlikte ayrılırken bir "gücün" benden bir şeyi orada bıraktığını, yine aynı "gücün" bana o köyden bir başka şey yüklediğini anlamanı bilmediğim bir şekilde hissediyordum.



İşte bir öykünün yaratılma süreci de böyle başlıyordu. Kendinizden bıraktığınız şeylerle size emanet edilen imgelerin arasında ortaya çıkan duygular çoğalıyor, çoğalıyor, çoğalıyor... Sonunda bir noktada artık taşıyamayacağınız bir zirveye geldiğinde de sayfalara dökülüyordu.



Adalar ve Kıtalar ortaya çıkıyordu...



Yol boyu bize eşlik eden sazlıklardan geçerken aynı zamanda neyzen olan Melih Ağbi'nin bize bir şeyler anlattığını hatırlıyor gibiyim.



İmroz'dan ayrılırken çok daha büyük bir kütlenin orada kaldığını ve yaşıma göre belki de fazlasıyla ağır olan büyük bir imge ile yüklenmiş olduğumu biliyordum.



Dayım beni bu yolculuğa çıkarmamış olsa belki sadece Adalar ve Kıtalar değil benim yazma serüvenim de hiç başlamayacaktı.



Belki de ilk kitap ve ilk öykü bu anlamı yerine teslim etmek için Adalar ve Kıtalar oldu.



Adalar ve Kıtalar'ın yolu ilk kez 28. TÜYAP Kitap Fuarı ile kesişiyor.



Adalar ve Kıtalar fuar boyunca CINIUS Yayınlarının standında olacak.



Ben de 8 Kasım 2009 Pazar günü saat 16:00 ile 18:00 arasında Adalar ve Kıtalar'la birlikte sizi bekliyor olacağım.



Görüşmek üzere...



Uzay Gökerman

15 Haziran 2009 Pazartesi

Güzel öyküler ...

Edebi anlamda eleştiriyi uzmanlarına bırakmak zorundayım. Kendi adıma söyleyebileceğim kısa bir not. Birkaç öyküyü okumaya başladığım anda keşfedilmeyi bekleyen, ilginç bir romanın eşiğindeymişim hissine kapıldım. Tam gelişmeleri beklerken öyküler bitince boşlukta kalmış gibi oldum. "Bitirilemeyecek başlangıçlar" ve "Hokka Takımı" bu anlamda favori öykülerim oldu. Zihnimda onlara epey eklentiler bile yaptım. Yakın gelecekte bir romanınızı okumak dileğiyle. Saygılar.
Kibele
http://blog.milliyet.com.tr/kibele
14.06.2009 22:37:01

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Kitap Üzerine: Düşsel bir yolculuk kitabı: Adalar ve Kıtalar

Yazılarını düzenli olarak takip ettiğim sevgili Uzay Gökerman’ın ilk kitabı “Adalar ve Kıtalar” Nisan aydında, nihayet, edebiyat dünyasına adım attı.

Uzay Gökerman’ı çok yönlü bir yazar olarak gördüğümden; kitabı elimde olması gerektiğini düşündüğüm, inandığım, özel kalemlerden biridir.

Kendisi çok değerli bir sürpriz yaptı.

Düşünün ki bloglarını beğenerek takip ettiğiniz bir yazarın, günün birinde elinize kitabı geçiyor, sizce bu karşılaşma nasıl bir duygu? Bence çok hoş...

Ayrıca bu hayalden (sanaldan) gerçeğe, somuda, varoluş imaresi gibi.

Umarım böylesi bir mutluluğun tüm edebiyatseverler ve ben gibi kitap çıkarmak isteyenlere umutlu bir yol olur, yol gösterir.

Gelelim kitaba; Adalar ve Kıtalara...

Kitapta 14 öykü var. Her öykü kendi içsel dünyasında yolculuk babında okura seyir eğliyor. Hep bir arayış var, beklenmedik anda gelişen, izleklerle karşılaşmalar var… Ama illa da kelimelerden sızan, öz bir “yalnızlık” var.

Bazı öykülerin yansıması, bir cümleden türemiştir. Bazen içindeki eylemliliktir yola çıkılan; mektup, mesaj, mail gibi…

Kitabın içeriğinde geçmişin izinden arta kalana düşsel bir yolculuk vardır. Nedense o an'lar bile geriye dönüktür.

Adalar özgürlüktür, bağımsızdır, kadındır.

Adalardan kıtalara ulaşmaksa yolculuktur, buluşmadır. Sonrasına kalan yalnızlıktır…

Uzay Gökerman, Adalar’ı özgürlük, Kıtalarıysa ilişkilerin kendisi olarak ifadelendirmiş…

Aynı zamanda bu cümlede fark edemediğim daha derin izleri de.

Birçok birikim, geri dönüş; bu düşsel yolculuğa yapılan gezinti, çocuksu bir sohbet içinde kendini hissettirir. Bir dostla, bir sevgiliyle konuşur gibi anlatımdaki sıcaklığı sizi kendine çeker.

Birkaç öyküsünde muhacir karakter üzerinde ki ağırlık, bize dnası bir yakınlık/ilgi hissettiriyor…

“Ab Alemi Dargın’ın yeri” adlı öyküsü çok daha iyi işlenebilirdi.

Benim favori öykülerimse:

- Sessizlik, yalnızlık keşfedildikten sonra fark edilir…
- Belki üstümüzden ay geçer…
- Sana verdiği “tek şey” her an gidecekmiş hissidir”… Küçük bir alıntı: “bütün sevgilerdeki giz, yaşanamayan anlardaki duyguların karşılıksız yoğunluğunda saklıdır”
- Hokka takımı ve
- “Bitirilmeyecek başlangıçlar” yapmayacaksın, oldu.

Tüm hikâyelerin kendine özgü, kendi içinde bütünlüğü, anlatımı olan güzel bir kitaptı.

Sevgili Uzay Gökerman’ın yazı dilini her zaman beğenmişimdir. Bu noktada ekleyecek bir şey bulamıyorum…

İlk hikâye kitabı olmasına özgü, telaşsı bir his vardır. İçsel yolculuktaki deneyimlemek, farkındalık kelimeleri ise fazla göze çarpmıştır.

Benim anladığım farkındalık da; farkında olarak yani bilişsel ve düşsel dünyanın o an’ını yaşamaktır…

Oysa biz düşsel yolculuktaki izlere dalarız.

Yürek ister, cesaret ister, gönül ister...

Uzay Gökerman işte bunu “adalar ve kıtalar” kitabında yaptı, tüm bunları birleştirdi. Biz okurlarıyla buluşturdu.

Her zaman sevgiyle, ilgiyle, zevkle takip edeceğim bir yazar.

Umarım, satış olayında olası bir kırıklık yüreğini üşütmez, yoluna daha nice kitaplarıyla devam eder…

Ruksan İLDAN
Yazı Milliyet Gazetesi Blog sayfalarından alınmıştır.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Adalar ve Kıtalar yazarı Uzay Gökerman ile söyleşi...


Editör: Merhaba, öncelikle Adalar ve Kıtalar'ın yazarı Uzay Gökerman kimdir?

Uzay Gökerman: Merhaba. İnsanın kendisini anlatması biraz zor tabii… Ben 40 yaşında, mühendislik eğitimi almış, bu zaman diliminin neredeyse üçte ikisini yazarak geçirmiş bir kişiyim.

E: Bir mühendis yazmaya nasıl zaman bulur?

UG: Bundan on sene önce bir iş görüşmesi yapmak üzere İnegöl'e gitmiştim. İnsan kaynakları sorumlusu bana bu soruyu yöneltmişti. Bu soruya bir örnek vererek cevap vermek istiyorum. 2001 yılında çalışmak üzere bir süre Söke'de bulundum. Söke ve Kuşadası'nda bir bankanın şubelerini yapıyorduk. Küçük ama yoğun bir işti. Şantiyede bulunanlar, yaşayanlar bilirler, ustaya tarif ettiğiniz şeyi bazen onun başında durarak bitirtmeniz gerekir. O süre en sıkıcı zaman dilimidir. İnşaatın hemen karşısında bir park vardı. O parka öğleye doğru berduşlar gelir, ellerinde şarap şişeleri akşam geç saatlere kadar orada dururlardı. Arkamda ustaların yaptığı iş, önümde şarap şişeleri ile sevgili olmuş berduşlar... Not defterimi açar, kayıp zamanı yazıya dönüştürürdüm. Berduşları yazmaya başlar, oradan başka yerlere ulaşırdım. Yazı masamın bir köşesinde o şarap adamlarının ileride öyküye dönüşecek taslak yazıları hala durur. Sanırım yazarlık biraz da böyle bir şey. Hayatın bütün boşluklarını okuma ve yazmaya ayırıyorum. Örneğin araba kullanırken, trafikte beklerken yazacağım şeyin bütün taslağını kafamda oluştururum. Geriye kâğıda dökme işi kalır ki, çok zaman almaz.

E: Adalar ve Kıtalar... Nasıl ortaya çıktı?

UG: Yazdığım ilk eser bir romandı. Onun macerası bir yerde tıkanınca ikincisini yazdım. Sonra üçüncüye başladım. Yazmak aslında işin %25'iymiş. Onu anladım. Yayınlatmak öylesine yorucu ve umut kırıcı bir süreç ki, insanın çok sabırlı olması gerekiyor. Elimin altında duran Horacio Quiroga’nın Kusursuz Bir Öykü Yazarı İçin On Emir’de yazdığı ikinci maddeyi aklımdan hiç çıkarmam; “Sanatını ulaşılmaz bir doruk olarak kabullen. Onu aşabileceğine dair hayaller besleme. Aşabilecek duruma geldiğinde, bunu zaten farkında olmadan başaracaksın.” Çok sevdiğim bir büyüğümle yazdıklarım üzerine konuşuyorduk. Bana "neden öyküyü denemiyorsun?" dedi. O an âlemimde farklı bir kapının açıldığını hissettim. Yazdığım ilk öykü kitaba da ismini veren Adalar ve Kıtalardır.

E: Çok bilindik bir soru yöneltmek istiyorum. Yazdıklarınızın ne kadarı size ait? Çünkü kitabı okuduğumuzda sanki yaşadıklarınızı yazmışsınız hissine kapılıyoruz.

UG: En yakınımdakiler, benim hayatımı çok iyi bilenler bile bunların gerçek olduğunu sanıyor. Yazar hislerini, düşüncelerini aktarır yazdıklarına ve bir imge ile sunar okuyucuya. Ben de öyle yapıyorum. Düşünmeye, okumaya ve dahası yazmaya zaman buluyorum; ancak yaşamaya...

E: O zaman çok güçlü bir imge yaratıyorsunuz?

UG: Buna okuyucular karar vermeli.



E: Kitapta birbirini takip eden öyküler var.

UG: Evet, dedim ya aslında ben roman yazarıyım. Kitaptaki öykülerin sadece bir tanesi kitaptan bağımsız olarak okunabilir.

E: Âb Âlemi Dargın'ın Yeri?

UG: Evet. Severek yazdığım bir öyküdür. Ancak o da bir romanın parçasıdır.

E: Bu kitap için ileride karşımıza çıkacak romanların habercisi diyebilir miyiz?

UG: Diyebilirsiniz.

E: Kitap bir sonla bitmiyor sanki bir sonrakini haber veriyor.

UG: Elbette bire bir devam olmayacak. Ancak çözümlenmesi gereken bir aşk var ortada.

E: Öykülerin içinde tarih dokusu da var. Bir öykünüzde Varlık Vergisi, diğerinde çok partili hayattan bir kesit, Adalar ve Kıtalar'da karmaşık, biri Hıristiyanlığı, diğeri Müslümanlığı seçmiş iki Yahudi aileden gelen çiftin imkânsız denilebilecek bir aşk ilişkisi var.

UG: Bu topraklarda ne varsa öykülerim onlardan beslenerek yeşeriyor. Adalar ve Kıtalar öyküsünde anlatılan şeyin gerisinde 350 yıllık bir tarih var ve sanırım o sadece Türkiye’de yaşanabilecek bir aşk…

E: Buluşmalar... Kitabın cinsellik dozu en yüksek öyküsü diyebilir miyiz?

UG: Kitabım hayatın içinde ne tür ilişki varsa hepsi olmasa bile önemli bir bölümünü içeriyor. Buluşmalar, benim üzerinde neredeyse on yıldır kafa patlattığım kadın erkek cinselliğinin dışa vurumudur.

E: Çok güçlü ve yoğun bir duygu var. Cinsellik hem çok açık, hem yalın hem de rahatsız etmeyen bir anlatımla verilmiş.

UG: Aşkın içinde cinsellik var. Benim yazdığım bütün romanların, öykülerin içinde cinsellik var ya da olacak. Ben aşk ile cinsellik arasındaki ilişkiyi çok farklı pencerelerden bakarak düşünmek ve yeniden yaratmak istiyorum.

E: Tek başına aşk kitabı denemez değil mi?

UG: Yayınevine gönderdiğim zaman kitabın kapağında Aşka Göçebedir Sonbahar adı yazıyordu. Aşk vurgusunu ön plana çıkarmak belki ticari olarak başarılı olabilirdi. Ancak kitap aşkı merkeze almış olsa da az önce konuştuğumuz şeyleri de tartışıyor. Kendisine konu ediniyor. Bir de kitap baharın tam ortasında çıktı ve sonbahar vurgusu yerine oturmazdı.

E: Kitapta bir yalnızlık vurgusu var sanki?



UG: Okuyucularımdan bir kaçı da öyle yorum yaptı. Yalnızlık kokan bir kitap, dediler. Yazar yaratırken yalnızdır. Benim yalnız tarafım çok güçlüdür. Bazen kalabalığın içinde koptuğumu hissederim. Bunun yazılarıma yansımamış olması düşünülemez elbette.

E: Toparlayalım isterseniz. Kitabın dağıtımı ve satışlar nasıl gidiyor?

UG: Yazmak %25'i demiştim ya, bastırmak %50 ise, dağıtım ve okuyucuya ulaşmasını sağlamak en az yazmak kadar emek ve zaman alıyor. İş biraz da okuyucuya düşüyor. Ben mümkün olduğunca etrafımı haberdar ettim. Kitap internet ortamından çok kolay temin ediliyor. Ancak insanlarımız internet dağıtımına güvenmiyor. Oysa ben okumak istediğim kitapları internetten satın alıyorum. Bankaların sanal kart uygulaması güvenlik sorunu yaratmayacak kadar etkili. D&R mağazalarına da Nisan ayı ortasından itibaren kitap dağıtıldı. O kadar çok kitap yayınlanıyor ki Adalar ve Kıtalar'ın vitrine çıkmasına sıra gelmiyor. Bu nedenle okuyucularımın kitabı gittikleri kitabevlerinden talep etmeleri, istemeleri gerekiyor. Oğuz Atay'ın sevgili okuru saklandığı yerden çıkıp Adalar ve Kıtalar'ı okumak için kitabevinin içine girmeliler.

E: Teşekkür eder, tekrardan tebrik ederiz. Başarılarınızın ve kitabın başında söz ettiğiniz maceranın devamını dileriz.

UG: Söyleşi için ben teşekkür ederim.

24 Nisan 2009 Cuma

Adalar ve Kıtalar Çıktı - Tüm D&R'larda satışta

Uzay Gökerman'ın ilk kitabı olma özelliğine sahip olan Adalar ve Kıtalar çıktı.

Okuyucular internet üzerinden aşağıdaki adreslerden kitabı satın alabilecekleri gibi, D&R mağazalarından temin edebilecekler.

Net Kitap

İdefix

Kitapyurdu

D&R

Cinius Yayınları

İmge Kitabevi

İlk Nokta

Siyasal Kitabevi

Kültür TV

Eren Kitap

Antoloji.com

İndigo Dergisi'ndeki tanıtım yazısını okumak için

13 Nisan 2009 Pazartesi

Adalar ve Kıtalar - Ön Kapak


Satın almak için tıklayınız...



Adalar ve Kıtalar - Arka Kapak


Satın almak için tıklayınız...

Uzay Gökerman'ın özgeçmişi...



1969 Üsküdar doğumlu...

Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdikten sonra, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Mühendislik öğrenimi aldı ve Makina Mühendisi olarak mezun oldu.

Üniversitede öğrencilerin bir araya gelerek çıkardıkları Yıldız Günce Gazetesi'nde ilk köşe yazılarını yazdı ve yayınladı.

İntenet üzerinde yayınlanan İndigo Dergisi'nde başyazarlık yapmaya devam ediyor. Dergide 2005 yılından beri yüze yakın köşe yazısı, haber ve makalesi bulunmaktadır. Yazarın bu yazılarını okumak için...

Ayrıca Milliyet Gazetesi Blog sayfalarında; siyaset, güncel, dünya, kültür sanat, futbol, müzik başlıkları altında yazılar yazıyor. Yazarın Milliyet Gazetesi Blog yazılarını okumak için...

Adalar ve Kıtalar yazarın ilk kitabı olma özelliğini taşıyor.

Adalar ve Kıtalar çeşitli zamanlarda yazılmış on dört adet öykünün derlenmesiyle oluşturulmuş bir seçki.
Adalar ve Kıtalar, Cinius Yayınları tarafından basıldı ve Nisan 2009'dn itibaren okuyucuya sunuldu.