Editör: Merhaba, öncelikle Adalar ve Kıtalar'ın yazarı Uzay Gökerman kimdir?
Uzay Gökerman: Merhaba. İnsanın kendisini anlatması biraz zor tabii… Ben 40 yaşında, mühendislik eğitimi almış, bu zaman diliminin neredeyse üçte ikisini yazarak geçirmiş bir kişiyim.
E: Bir mühendis yazmaya nasıl zaman bulur?
UG: Bundan on sene önce bir iş görüşmesi yapmak üzere İnegöl'e gitmiştim. İnsan kaynakları sorumlusu bana bu soruyu yöneltmişti. Bu soruya bir örnek vererek cevap vermek istiyorum. 2001 yılında çalışmak üzere bir süre Söke'de bulundum. Söke ve Kuşadası'nda bir bankanın şubelerini yapıyorduk. Küçük ama yoğun bir işti. Şantiyede bulunanlar, yaşayanlar bilirler, ustaya tarif ettiğiniz şeyi bazen onun başında durarak bitirtmeniz gerekir. O süre en sıkıcı zaman dilimidir. İnşaatın hemen karşısında bir park vardı. O parka öğleye doğru berduşlar gelir, ellerinde şarap şişeleri akşam geç saatlere kadar orada dururlardı. Arkamda ustaların yaptığı iş, önümde şarap şişeleri ile sevgili olmuş berduşlar... Not defterimi açar, kayıp zamanı yazıya dönüştürürdüm. Berduşları yazmaya başlar, oradan başka yerlere ulaşırdım. Yazı masamın bir köşesinde o şarap adamlarının ileride öyküye dönüşecek taslak yazıları hala durur. Sanırım yazarlık biraz da böyle bir şey. Hayatın bütün boşluklarını okuma ve yazmaya ayırıyorum. Örneğin araba kullanırken, trafikte beklerken yazacağım şeyin bütün taslağını kafamda oluştururum. Geriye kâğıda dökme işi kalır ki, çok zaman almaz.
E: Adalar ve Kıtalar... Nasıl ortaya çıktı?
UG: Yazdığım ilk eser bir romandı. Onun macerası bir yerde tıkanınca ikincisini yazdım. Sonra üçüncüye başladım. Yazmak aslında işin %25'iymiş. Onu anladım. Yayınlatmak öylesine yorucu ve umut kırıcı bir süreç ki, insanın çok sabırlı olması gerekiyor. Elimin altında duran Horacio Quiroga’nın Kusursuz Bir Öykü Yazarı İçin On Emir’de yazdığı ikinci maddeyi aklımdan hiç çıkarmam; “Sanatını ulaşılmaz bir doruk olarak kabullen. Onu aşabileceğine dair hayaller besleme. Aşabilecek duruma geldiğinde, bunu zaten farkında olmadan başaracaksın.” Çok sevdiğim bir büyüğümle yazdıklarım üzerine konuşuyorduk. Bana "neden öyküyü denemiyorsun?" dedi. O an âlemimde farklı bir kapının açıldığını hissettim. Yazdığım ilk öykü kitaba da ismini veren Adalar ve Kıtalardır.
E: Çok bilindik bir soru yöneltmek istiyorum. Yazdıklarınızın ne kadarı size ait? Çünkü kitabı okuduğumuzda sanki yaşadıklarınızı yazmışsınız hissine kapılıyoruz.
UG: En yakınımdakiler, benim hayatımı çok iyi bilenler bile bunların gerçek olduğunu sanıyor. Yazar hislerini, düşüncelerini aktarır yazdıklarına ve bir imge ile sunar okuyucuya. Ben de öyle yapıyorum. Düşünmeye, okumaya ve dahası yazmaya zaman buluyorum; ancak yaşamaya...
E: O zaman çok güçlü bir imge yaratıyorsunuz?
UG: Buna okuyucular karar vermeli.
Uzay Gökerman: Merhaba. İnsanın kendisini anlatması biraz zor tabii… Ben 40 yaşında, mühendislik eğitimi almış, bu zaman diliminin neredeyse üçte ikisini yazarak geçirmiş bir kişiyim.
E: Bir mühendis yazmaya nasıl zaman bulur?
UG: Bundan on sene önce bir iş görüşmesi yapmak üzere İnegöl'e gitmiştim. İnsan kaynakları sorumlusu bana bu soruyu yöneltmişti. Bu soruya bir örnek vererek cevap vermek istiyorum. 2001 yılında çalışmak üzere bir süre Söke'de bulundum. Söke ve Kuşadası'nda bir bankanın şubelerini yapıyorduk. Küçük ama yoğun bir işti. Şantiyede bulunanlar, yaşayanlar bilirler, ustaya tarif ettiğiniz şeyi bazen onun başında durarak bitirtmeniz gerekir. O süre en sıkıcı zaman dilimidir. İnşaatın hemen karşısında bir park vardı. O parka öğleye doğru berduşlar gelir, ellerinde şarap şişeleri akşam geç saatlere kadar orada dururlardı. Arkamda ustaların yaptığı iş, önümde şarap şişeleri ile sevgili olmuş berduşlar... Not defterimi açar, kayıp zamanı yazıya dönüştürürdüm. Berduşları yazmaya başlar, oradan başka yerlere ulaşırdım. Yazı masamın bir köşesinde o şarap adamlarının ileride öyküye dönüşecek taslak yazıları hala durur. Sanırım yazarlık biraz da böyle bir şey. Hayatın bütün boşluklarını okuma ve yazmaya ayırıyorum. Örneğin araba kullanırken, trafikte beklerken yazacağım şeyin bütün taslağını kafamda oluştururum. Geriye kâğıda dökme işi kalır ki, çok zaman almaz.
E: Adalar ve Kıtalar... Nasıl ortaya çıktı?
UG: Yazdığım ilk eser bir romandı. Onun macerası bir yerde tıkanınca ikincisini yazdım. Sonra üçüncüye başladım. Yazmak aslında işin %25'iymiş. Onu anladım. Yayınlatmak öylesine yorucu ve umut kırıcı bir süreç ki, insanın çok sabırlı olması gerekiyor. Elimin altında duran Horacio Quiroga’nın Kusursuz Bir Öykü Yazarı İçin On Emir’de yazdığı ikinci maddeyi aklımdan hiç çıkarmam; “Sanatını ulaşılmaz bir doruk olarak kabullen. Onu aşabileceğine dair hayaller besleme. Aşabilecek duruma geldiğinde, bunu zaten farkında olmadan başaracaksın.” Çok sevdiğim bir büyüğümle yazdıklarım üzerine konuşuyorduk. Bana "neden öyküyü denemiyorsun?" dedi. O an âlemimde farklı bir kapının açıldığını hissettim. Yazdığım ilk öykü kitaba da ismini veren Adalar ve Kıtalardır.
E: Çok bilindik bir soru yöneltmek istiyorum. Yazdıklarınızın ne kadarı size ait? Çünkü kitabı okuduğumuzda sanki yaşadıklarınızı yazmışsınız hissine kapılıyoruz.
UG: En yakınımdakiler, benim hayatımı çok iyi bilenler bile bunların gerçek olduğunu sanıyor. Yazar hislerini, düşüncelerini aktarır yazdıklarına ve bir imge ile sunar okuyucuya. Ben de öyle yapıyorum. Düşünmeye, okumaya ve dahası yazmaya zaman buluyorum; ancak yaşamaya...
E: O zaman çok güçlü bir imge yaratıyorsunuz?
UG: Buna okuyucular karar vermeli.
E: Kitapta birbirini takip eden öyküler var.
UG: Evet, dedim ya aslında ben roman yazarıyım. Kitaptaki öykülerin sadece bir tanesi kitaptan bağımsız olarak okunabilir.
E: Âb Âlemi Dargın'ın Yeri?
UG: Evet. Severek yazdığım bir öyküdür. Ancak o da bir romanın parçasıdır.
E: Bu kitap için ileride karşımıza çıkacak romanların habercisi diyebilir miyiz?
UG: Diyebilirsiniz.
E: Kitap bir sonla bitmiyor sanki bir sonrakini haber veriyor.
UG: Elbette bire bir devam olmayacak. Ancak çözümlenmesi gereken bir aşk var ortada.
E: Öykülerin içinde tarih dokusu da var. Bir öykünüzde Varlık Vergisi, diğerinde çok partili hayattan bir kesit, Adalar ve Kıtalar'da karmaşık, biri Hıristiyanlığı, diğeri Müslümanlığı seçmiş iki Yahudi aileden gelen çiftin imkânsız denilebilecek bir aşk ilişkisi var.
UG: Bu topraklarda ne varsa öykülerim onlardan beslenerek yeşeriyor. Adalar ve Kıtalar öyküsünde anlatılan şeyin gerisinde 350 yıllık bir tarih var ve sanırım o sadece Türkiye’de yaşanabilecek bir aşk…
E: Buluşmalar... Kitabın cinsellik dozu en yüksek öyküsü diyebilir miyiz?
UG: Kitabım hayatın içinde ne tür ilişki varsa hepsi olmasa bile önemli bir bölümünü içeriyor. Buluşmalar, benim üzerinde neredeyse on yıldır kafa patlattığım kadın erkek cinselliğinin dışa vurumudur.
E: Çok güçlü ve yoğun bir duygu var. Cinsellik hem çok açık, hem yalın hem de rahatsız etmeyen bir anlatımla verilmiş.
UG: Aşkın içinde cinsellik var. Benim yazdığım bütün romanların, öykülerin içinde cinsellik var ya da olacak. Ben aşk ile cinsellik arasındaki ilişkiyi çok farklı pencerelerden bakarak düşünmek ve yeniden yaratmak istiyorum.
E: Tek başına aşk kitabı denemez değil mi?
UG: Yayınevine gönderdiğim zaman kitabın kapağında Aşka Göçebedir Sonbahar adı yazıyordu. Aşk vurgusunu ön plana çıkarmak belki ticari olarak başarılı olabilirdi. Ancak kitap aşkı merkeze almış olsa da az önce konuştuğumuz şeyleri de tartışıyor. Kendisine konu ediniyor. Bir de kitap baharın tam ortasında çıktı ve sonbahar vurgusu yerine oturmazdı.
E: Kitapta bir yalnızlık vurgusu var sanki?
UG: Okuyucularımdan bir kaçı da öyle yorum yaptı. Yalnızlık kokan bir kitap, dediler. Yazar yaratırken yalnızdır. Benim yalnız tarafım çok güçlüdür. Bazen kalabalığın içinde koptuğumu hissederim. Bunun yazılarıma yansımamış olması düşünülemez elbette.
E: Toparlayalım isterseniz. Kitabın dağıtımı ve satışlar nasıl gidiyor?
UG: Yazmak %25'i demiştim ya, bastırmak %50 ise, dağıtım ve okuyucuya ulaşmasını sağlamak en az yazmak kadar emek ve zaman alıyor. İş biraz da okuyucuya düşüyor. Ben mümkün olduğunca etrafımı haberdar ettim. Kitap internet ortamından çok kolay temin ediliyor. Ancak insanlarımız internet dağıtımına güvenmiyor. Oysa ben okumak istediğim kitapları internetten satın alıyorum. Bankaların sanal kart uygulaması güvenlik sorunu yaratmayacak kadar etkili. D&R mağazalarına da Nisan ayı ortasından itibaren kitap dağıtıldı. O kadar çok kitap yayınlanıyor ki Adalar ve Kıtalar'ın vitrine çıkmasına sıra gelmiyor. Bu nedenle okuyucularımın kitabı gittikleri kitabevlerinden talep etmeleri, istemeleri gerekiyor. Oğuz Atay'ın sevgili okuru saklandığı yerden çıkıp Adalar ve Kıtalar'ı okumak için kitabevinin içine girmeliler.
E: Teşekkür eder, tekrardan tebrik ederiz. Başarılarınızın ve kitabın başında söz ettiğiniz maceranın devamını dileriz.
UG: Söyleşi için ben teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder